Fujifilm XT-1 İzlenimlerim 1

Her iki bahar ayı da fotoğrafçılar için oldukça davetkar. Biz ise yine her ilkbahar olduğu gibi Atölye 9 ile Sultan Sazlığı ve hemen yanındaki Çarıklı mezrasına gidiyoruz. Kayseri ve Sultan Sazlığı arasındaki bir saatlik mesafeyi kısaltıp sabah ışığından daha fazla istifade etmek adına konaklamalı olarak gitmeye karar verdik. Bir gün öncesinden çadır ve yiyeceklerimizle kamp yerine geldik. Daha önce Canon ekipmanlarla gittiğim bu yere bu defa Fujifilm XT-1 modeliyle gittim. Makina ile ilgili ilk gerçek deneyimimi yaşamak için bulunmaz bir fırsattı benim için.

Uzun süredir aynasız fotoğraf makinalarını takip ediyorum. Bir kaç aydır ise yanımda sürekli olarak aynasız makina taşıyorum. Geçtiğimiz günlerde atölyemizde yaptığımız Fujifilm Workshop Kayseri etkinliğinde kullanma şansı bulduğum XT-1’in çekim sonuçlarından çok etkinlenmiştim.  Makinalar konusunda ilk izlenimler bazen yanıltıcı olacağından yine de belirli bir mesafem vardı. Çarıklı mezrasındaki çekimlerle neredeyse ihtiyacım doğrultusundaki tüm özelliklerini kişisel olarak test etme şansım oldu.

Öncelikle aynasız makinalara neden yakın olduğumu iki maddeyle özetlemeye çalışayım

• Kolay taşınabilir olmaları

Ancak üst segment aynasız makinaların çok da küçük olmadığını söylemeliyim. Özellikle vizörlü modellerde bu hemen hissediliyor. Yine de objektif, tripod gibi ekipmanları da dahil ederek  bütünü düşündüğümüzde ciddi derecede bir hacim farkı var. Cebimde birkaç objektif taşıyabilmek, DSLR sistemlerle pek de mümkün değil. Sürekli yanımda taşıyabildiğim için fotoğrafla ilgili serüvenimi haftasonuna hapsetmekten kurtulmuş oluyorum.

• Dikkat çekmemeleri 

Fotoğrafçılar için büyük bir sıkıntı olan gizlenme, kendini unutturma sorunu compact görünümlü bu makinalarla mümkün hale geliyor. Fotoğrafçı olarak, girmekte zorlanacağımız birçok yere turist gibi girebiliyoruz. Kimse bizi önemsemiyor ve ciddiye almıyor 🙂 Makinayı bir hava atma aracı olarak görüp mümkün mertebe en büyüğüne sahip olmaya çalışanlar için, tabiki bu ifadem geçersiz kalacaktır.

Bu iki özellik FF kullanıcısı biri olarak aynasız model kullanmama ana etken diyebilirim. Elbette bu iki özellik benim için yeterli olsaydı birkaç yıl öncesinden almam gerekirdi. Ancak o zamanki teknoloji nedeniyle kullanım pratikliği çok iyi değildi ve fotoğraf kaliteleri de birçok kullanıcıyı tatmin etmiyordu. Elbette lens yelpazelerinin yeterli olmayışı da bu süreyi devamlı olarak  ertelememe neden oldu. Hızlı gelişen aynasız teknoloji ile birkaç yıl içinde hem çekim hızı, kullanım  pratikliği ve lens çeşitliliği konusundaki eksiklikliker giderilerek alınabilir bir koşula eriştiler.

Gelelim izlenimlerime..

Öncelikle bu bir inceleme ya da test yazısı değildir.  Bir kullanıcı olarak  olumlu ya da olumsuz  kişisel deneyimlerimi paylaşmak istiyorum.

Yaptığım çekimlerde Fujifilm XT-1 modelinin yanında 18-55 mm ve 23 mm objektfileri kullandım. Çekimlerde kullanım oranım koşullar ve tercih itibariyle genel olarak 23 mm kullanımıyla geçti. Çekimlerimde ise yöre halkından bir aile ve özellikle iki kız çocuğu üzerine odaklandım.

Çekim Kalitesi

Not: Burada yayınlanan fotoğraflar uzun kenar 1200 px olacak şekilde ayarlanmıştır. Fotoğraf kalitesi Photoshop’taki save for web ile %60 kalitye dşürülmüştür.

iso 250 23 mm f/3.2 1/3800s

iso 250 23 mm f/3.2 1/3800s

XT-1 fotoğraf makinasının beni en çok etkileyen yönü fotoğraf kalitesi oldu. İşim itibariyle günde onlarca fotoğrafa gerçek boyutlarında bakıyorum. Belki de bundan dolayı fotoğraf makinalarında öncelikli ilgilendiğim konu fotoğraf kaliteleri oluyor. Detayları ve renkleri başarılı bir şekilde verebilen makina benim iyiler listemde yer alıyor. XT-1’in bu yönüyle akranları arasındaki bariz üstünlüğü hemen gözüme çarptı.  Hem RAW hem de JPEG çekimlerde detayları çok iyi veriyor.

iso 200 23 mm f/2,5 160s

iso 200 23 mm f/2,5 160s

23 mm 1.4 diyafram açıklığı, hızı  ve detay verebilme  kabiliyetiyle çok etkileyici. Bu yüzden 18-55 mm lensi çok az kullandım. Çok kaliteli bir lensin hemen ardından orta kalite bir lens kullanmak insanı o esnada takıntılı yapabiliyor. FF’deki karşılığı 35 mm olan bu lens, özellikle belgesel fotoğraf çekenler için ideal.

Renk Profil-PROVIA/Standart , iso 250 23 mm f/2,5, 3200s

Renk Profil-PROVIA/Standart , iso 250 23 mm f/2,5, 3200s

Renk konusunda da etkileyici profillere sahip. XT-1’de 5 renkli ve 4 siyah beyaz olmak üzere 9 ayrı renk profili var. Camera PROVIA /Standart benim çekimlerde kullandığım renk moduydu. RAW+ JPEG olarak çekilmiş yukarıdaki fotoğrafı renk profili açısından biraz incelediğimizde kırmızı ve mavi  renklerinin fazla, gölge alanların ise siyaha dönüştüğünü farkettim. JPEG fotoğraflardaki bu aşırı kontrast hoşuma gitse de Phosohop ortamında daha az kontraslı fotoğraflar üzerinde işleme yapmayı tercih ediyorum. Çünkü kontrast fotoğrafların haliyle dynamic range değeri azalıyor. Aynı fotoğrafın RAW halini Adobe Camera Raw Editörü üzerinden “Adobe Standart” profili olarak gördüğümde ise şöyle bir sonuç oluşuyor.

Renk Profil-Adobe Standart , iso 250 23 mm f/2,5, 3200s

Renk Profil-Adobe Standart , iso 250 23 mm f/2,5, 3200s

İlk fotoğrafa baktıktan sonra ikincisi  biraz soluk geliyor. Eğer önce ikinci fotoğrafabakmış olsaydım belki de diğeri çok canlı gelecekti.   XT-1 de yer alan 5 renk profilinin çoğunluğu DSLR sistemlerden alışık olduğumuz sdandart renk profilinden biraz daha farklı duruyor. Camere RAW editörü üzerinden bu renk profillerini değiştirmek mümkün olduğu gibi, ince ayarlarda yapılabiliyor. Aşağıda ise Fujifilm’in Soft /ASIA profili üzerinden kimi ince ayarlar yaparak kendi keyfime göre bir sonuç oluşturdum. Renklere müdahale edebilsem de siyaha dönüşmüş gölgeleri bu profil üzerinden ve Raw Editörünün Shadow bölümünden geri kazanamıyorum.

Renk profillerinde dikkat edilmesi gereken nokta; eğer RAW çekiyorsanız kesinlikle renk profillerini karşılaştırın. Gerçi Photoshop’da açtığınız zaman default olarak açılan profil “Adobe standart”. Makinada gördüğünüz canlı renkleri bilgisayarınızda göremiyorsanız sebebi biraz da bununla ilgili olacaktır. Hangi marka ve model olursa olsun genellikle RAW çekenlerin bu konuya pek dikkat etmediklerini gözlemledim. Oysaki Adobe RAW eklentisi üzerinden Camera Calibration menüsünden, çekim öncesi tercih ettiğimiz renk profilini tekrar ayarlamalıyız. Aksi takdirde Vivid-Canlı renk modunda çektiğimiz bir fotoğraf çok soluk görünecektir.

Eğer sadece JPEG çekmek isteyip daha düşük kontrast istiyorsanız; makina menüsünden contrast seçeneğini azaltmalı, “shadow ve highlight tone” seçeneklerinde ince ayar yapılmalıdır.

Renk Profil-SOFT/Asia - personel, iso 250 23 mm f/2,5, 3200s

Renk Profil-SOFT/Asia – personel, iso 250 23 mm f/2,5, 3200s

Çoğu kullanıcı bir fotoğraf makinasını karşılaştırırken rengini seviyorum ya da sevmiyorum derken aslında fabrikasyon ayarlarında default olarak yer alan renk profili üzerinden yorum yapmaktadır. Bir fotoğraf makinasının renklerinin başarılı sayılabilmesi için profil seçeneklerinin fazla olması ve ayarlanabilir olması daha önemlidir. Fujifilm analogdan gelen kendi karakteristik renklerini XT-1 üzerinde seçenek olarak sunarak bu anlamda kendi duruşunu sergiliyor. Sadece renk olarak değil, genel itibariyle başka makinalara benzemeye çalışmayan, kendi fotoğraf kültüründen beslenen bir anlayışa sahip olduğunu  görebiliyoruz.

Fotoğraf kalitesi başlığı altında vurgulanması gereken bir nokta da, fotoğrafların hacimli ve analog tadında derinlikli fotoğraflar verebilmesidir. Eski ustaların deyimiyle tatlı sonuçlar veriyor. Bu yüzden de “dijital görüntü” yerine “fotoğraf” olarak yorumlamama neden oluyor.

Özetle, fotoğrafları Photoshop ortamında yorumlamayı seven biri olarak, müdahalalerime karşı sonuç veren, hemen deforme olmayan, toleransı yüksek fotoğrafları tercih ediyorum. XT-1 RAW dosya boyutları oldukça yüksek ve deyim yerindeyse FF kalitesindeki hassasiyetleri APSC format bir makinada yakalayabiliyorum..

 

 

 

 

E-Kitap

Sevgili okurlarımız merhaba, Fotoritim eKitaplarının -muhtelemen- sonuncusu olacak bir çalışma ile karşınızdayız bu kez. Uzun yıllara yayılmış yayın maceramızda, kendisini eskiden beri tanıdığımız ancak birlikte çalışma fırsatını ancak geçen sene bulabildiğimiz sevgili Hüseyin Taşkın’ın yine dergimizde sunduğumuz fotoğraf yazılarını biraraya getirerek eYayın yapma fikrimiz vardı. Bu yayın belki de kaderin bir cilvesi dergimize uzun bir ara verip, veda ettiğimiz bir döneme denk geldi. Bizi yakınen takip eden ve yayınlarımızı okuyan okurlarımızın bileceği üzere, eKitaplarımızı yazarı, fotoğrafçısı ile bir söyleşi yaparak sunmaya gayret ediyoruz. Keza ekranlarınıza gelen bu kitap için de aynısını düşünmüştük. Ancak eposta ortamında başlayan fotoğraf sohbetimiz öylesine genişledi ve bir manada da derinleşti ki, nihayetinde yazılardan oluşmasını düşündüğümüz kitabın altyapısını oluşturdu. Fotoğrafçı Hüseyin Taşkın’ın yazar yönünün yanı sıra söyleşiyi okuduğunuzda da göreceğiniz gibi fotoğraf üzerine sade, net, anlaşılır ve samimiyete dayanan felsefi yönünü de sizlere aktarmış olduk. Netice itibariyle konu ne olursa olsun aslında esas konu “insan”, bunun dışında yer alan her şeyin dönüp dolaşıp geldiği yer de insan oluyor. İnsanı tanımak ve anlatmak için fotoğraf bunun için bir araç. Ve bizler bu “insan”ı tanıma, bir başka deyişle kendimizi tanıma yolculuğumuzda bu kez insana Hüseyin’in kelimelerinden ve objektifinden bakıyoruz. Bu keyifli eKitap ile sizi baş başa bırakıp, Hüseyin Taşkın’a dergimiz adına teşekkürlerimizi sunuyoruz…

Fotoritim

Sevgilerimizle, http://issuu.com/fotoritim/docs/ht

Kahverenginin Yoksul Tonları

İletişim fakültesinde okuduğum yıllarda renklerin anlamını, psikolojik etkilerini, kültürlere göre izafiyetini içeren kimi görsel dersler almıştım. Özellikle kahverenginin anlamı, o zamandan beri aklımda kalmıştı. Kahverenginin birçok kültürde zenginliği temsil ettiği, bu yüzden de  çoğu şatafatlı yaşam yerlerinde bir dekoratif unsur olarak yeraldığı söylenmişti. Kimi zaman pahalı otellerde, kimi zaman da gösterişli mobilyalarda kendini göstereren bu rengin elbetteki başka anlamları da var. Ama, en çok  aklıma yer eden, köklü zenginliğin bir simgesi olmasıydı.

2007 yılında, bir insani yardım kuruluşunun yardım kampanyası için gitmiştim Nijer’e. Ansiklopedik kaynaklardan edindiğim güncel bilgilerde, dünyanın en fakir ikinci ülkesi olduğu yazıyordu. Ortalama insan ömrü olarak da 40 rakamını gösteriyordu. Gelişmiş ülkelerde 40’a yaklaşan evlenme yaşı, bir anlamda yeni bir başlangıç iken, onlar için “ölüm”e denk geliyordu. Afrika’nın çaresizliğini resmeden onlarca görüntüyü, herkes gibi ben de çok kez görmüştüm. Onlar,  yemeklerin çöpe gitmemesi için söylenen “bunu bulamayanlar da var” öğüdünün gizli özneleriydi. Çoğu zaman da “haline şükret” tesellisinde terazinin diğer tarafıydı. Dünyanın rehabilitasyonu için dünyaya gelmişlerdi sanki (!) . Onların fotoğrafını gördüğümüzde biraz üzülmeli, sonra da küçük bir bağış yapmalıydık. Bu şekilde bize keyif ve mutluluk vaad eden evlerimizde daha konforlu bir yaşam sürebilir, gözümüzden bile sakındığımız çocuklarımızı daha rahat sevebilirdik. Ne de olsa insanlık namına görevimizi yapmıştık.

Uzun bir yolculuktan sonra ulaştığım Nijer’in köyleri, ülke ortalamasının da altında bir yaşam seviyesindeydi. Hiçbir şey yok ve  her şey alabildiğine kahverengiydi. Yüzler, eller, kıyafetler. Rüzgar kahverengi esiyordu. Toprak, herşeye kendi rengini vermişti. Sular da kahverengiydi, bakışlar da.

Özellikle çocukların insanı donduran, hapseden bakışları vardı. O durgun, o mat küçük bakışlar, çok farklı duygulara sürüklüyor insanı. Tüm duygu halleri o küçücük gözbebeklerine sığmıştı sanki. Bu, hızlı büyüyüp, erken ölmek zorunda olanların bakışıydı. Olgun ve yaşlıydı gözler. Optikten süzülerek zihnimi sarsıyordu. O bakışların tesiriyle, bu defa ben küçücük kalıyordum.

Yüzlerce fotoğraf çektim, ordaki yaşamı bir kez daha kendime ve başkalarına hatırlatmak için. Ama 2007’de çektiğim bu fotoğrafların üzerinden geçen 5 yılda, insanlar daha fazla kahverengi eşya edindi, daha fazla lüks tüketime yöneldi, daha komik şeyleri kaygı etti ve tuhaf şeylere ağladı.

Bu yazı Anafot Dergisi’nde yayınlanmıştır.
Hüseyin Taşkın