Yazılar

Fujifilm XT-1 Uzun Kullanım Testi

fuji_inceleme

21 Nisan’da ilk izlenimlerimi şu linkte paylaşmıştım. Aradan geçen 7-8 aylık dönemde X-T1’i bir çok açıdan deneyimleme şansım oldu. Bu süre zarfında hangi lens, hangi ayar gibi bir çok konuda soru aldım. Bir çoğuna yanıt vermeye çalıştım ancak derli toplu bir cevap olması niyetiyle böyle bir yazı yazmaya karar verdim.. Deneyimlerime başlamadan önce laboratuvar ortamı gibi bir test yazısı olmadığını başta söylemek isterim. O türde bir yazıyı bulabileceğiniz onlarca yazı internet ortamında mutlaka vardır. Fujifilm X-T1’in beğendiğim ve beğenmediğim yönlerinden oluşan bir deneyim yazısı gibi düşünebilirsiniz.. Daha çok yorumlardan oluşan bu yazımda fotoğraflarımı İnstagram profilimden direk paylaştım. Büyük ve orjinal fotoğraflara bakmak isteyenler için de bu yazının sonunda RAW dosyalardan oluşan bir link ekledim. Kare format fotoğraf sevmeyenler için yapacağım bir şey yok maalesef 🙂

Makinayla birlikte olduğumuz süre içerisinde çok fazla fotoğraf çekebildim. Bunun makinayı yanımda taşıma kolaylığı ile ilgili olduğu söylenebilir. Bundan önceki FF DSLR ekipmanım hacmi ve ağırlığı nedeniyle sadece haftasonları eşlik ediyordu bana. Ama X-T1 sürekli yanımda olduğu için istediğim fotoğrafları her an çekebildim. Öyleki fotoğrafları depolamak için ikinci bir hard disk gerek oldu. Daha fazla çekimi sağlayan şey sadece yanımda taşıyor olmam değil aslında. Sahaya çıktığımda ergonomik yapısı ve kolay kullanımı nedeniyle alternatif çekimleri de peş peşe yapabiliyorum. Makina üzerine yerleştirilen ayarlarla çok daha hızlı sonuçlar elde ediyorum. Bu makinayı kullandığım süre içerisinde FF makina hiç kullanmadım ve ihtiyaç da duymadım. Hatta bir keresinde makinayı evde unutmam nedeniyle emanet olarak APSC sensorlü bir DSLR kullanmak zorunda kaldım. Ama aynı keyfi ve sonuçları alamadım. İSO rahatlığına çok alıştım X-T1 de.. Diğer APSC sensörlü makinaların 400 İSO’da dağılan fotoğraflarına baktıkça X-T1 ‘in önemi daha çok anlaşılıyor.

Bu arada bu yazıyı yazdığım günlere denk gelen bir de güncelleme haberi var. Enstantene değerini artık 32.000 seviyesine çıkarmak yazılımsal olarak mümkün oluyor. Bir önceki inceleme yazımda üst limit olan 4000 s değerinden yana sıkıntımı paylaşmıştım. Sanırım Japonya Fujifilm temsilcileri  yazımın çevirisini yapıp gerekli düzeltmeleri yaptı 🙂  Bunun dışında Kodak filminin efsane renkleri olan classic chrome artık bir renk profili olarak menüde yer alacak. Çok seveceğinizi düşündüğümü bu profil ile diğerlerini bir süre unutacaksınız diye düşünüyorum. Bunların dışında çeşitli af düzenlemeleri ve ekran parlaklıklarını değiştirmeye olanak veren ayarlar geliyor. Video formatı için de ayar çeşitliliği genişletiliyor. Windows kullananlar için ise PC’den çekim yapmaya yarayan PC Shooting özelliği geliyor. Bir mac kullanıcı olarak sadece üzgünüm 🙂

X-T1 18-135 mm Kullandığım süre boyunca makinada herhangi bir takılma, aksaklık yaşamadım. Makina da yıpranma da oluşmadı. Üstelik herhangi bir kılıf kullanmadığım gibi makinayı genellikle arabanın herhangi bir yerine (özellikle vitesin oralara) bırakırım. Ezilme, silikleşme gibi fiziki deformasyonlarla karşılaşmadım. Herhangi bir error yazısına da rastlamadım. İlk günkü fiziki değerlerini koruma konusunda iddialı bir işçiliğe sahip. X-T1 sağlamlık konusunda güven veriyor. Tasarım’la başlayabiliriz.. Fujifilm’in aynasız seride çıkarttığı çoğu makina gibi X-T1 de retro bir sitil ile sunulmuştu. Makinanın köşeli hatları ona erkeksi bir karakter yüklerken daha güven verici bir his uyandırıyor. Böyle bir cümleden” kadınsı hat olsaydı güvensiz olacaktı demekki” gibi bir anlam çıkarmayın 🙂 Tabiki hisler ilk başta insanı etkiliyor. Makinayı her elime aldığımda fotoğraf çekme isteğini tetikleyen bir görselliği var benim için. Ben bu tasarımı çok beğeniyorum. Hatta yuvarlak hatlı DSLR’ler bana teknolojik oyuncaklar gibi görünmeye başladı. Bu iyi bir alışkanlık mı bilemiyorum ama keşke tüm makina tasarımları bu şekilde olsa. Yeni çıkan gümüş X-T1 ise çok daha güzel. Tasarım sadece yüzey görüntüsü değildir elbette. İşlevselliği barındırdığı müddetçe daha değerlidir. Peki onlardan bahsedelim öyleyse..

Çekeceğiniz konu önünüzde ama alttan çekmek istiyorsunuz. İki saniye de makinayı yere kadar bırakıp çekim yapabiliyorsunuz. Yelpaze gibi yana açılan hareketli LCD daha önce kullanmıştım ve pratik olmadığı için çok da kulanamamıştım. Sadece yukarı ve aşağı açılabilen tilt LCD ekran bence çok daha iyi ve hızlı. Bu bilinen özellik benim çok işime yarıyor.. Bu şekilde hareket etmeyen bir bir makina kullanmam ise bundan sonra çok zor artık.

X-T1 10-24 mm

18-135 ile güzel bir kare yakalıyorum. Sonrasında orayı bir de 10-24 ile ferah ferah çekeyim diyorum. Elim ayağıma dolaşıyor. Bugüne kadar kullandığım makinalarda solda yer alan objektif değiştirme tuşu Fuji’de sağ tarafta.. Tek elle değiştirmek mümkün değil. “Şunu bir tutabilir misin sana zahmet” demek zorunda kalıyorum sürekli. Ya da objektifi çıkarıp çantaya koyup digerini alıp takayım derken sensöre her türlü toz, kir ve haşeratın girmesini göze alıyorum 🙂 Çünkü süre çok uzuyor. Bu esnada konuyu da kaçırabiliyorsunuz. Gerçi bu işe kendini adamış fotoğrafçılarımız genellikle çift makina ile çalışıyor. Sanırım ben henüz adanmış bir yürek değilim 🙂 “Aman kim uğraşacak, bir kare de eksik olsun” diyerek çoğu zaman lens değiştirmek istemiyorum. Lens değiştirme pratiğini ya tam kazanamadım ya da alışamadım.

Diyaframı objektifden değiştirmek harika bir özellik. Çekim esnasında objektife tutunan elinizle extra bir çabaya girmeden çok rahat değiştirebiliyorsunuz. Ayrıca ara stopları tekerlekler ile değiştirmek de ışığın hafif değişkenlik sağladığı yerlerde size kolaylık sağlıyor. Ana bir ışık değeri üzerinde artı eksi yapmak sizi güvende tutuyor. Çok aşırı pozlandırma kararsızlıkları oluşmuyor bu sayede.. İso ve Enstantene tekerleri (teker mi demek doğru bilmiyorum) ise güzel yerlerde duruyor. Bu konudaki tek sıkıntım ise iso’daki L ayarına yanlışlıkla birkaç defa düşürmüş olmam. L ayarı 200 isodan daha düşük değerlere ulaşmayı yazılımsal olarak sağlayan bir değer. Ancak bunu yaparken size RAW değil Jpeg sonuçlar veriyor. Bu benim hoşuma gitmiyor. L için belki ayrı bir kilitleme olmalı diye düşünüyorum. 200 isodayım zannederken çekim coşkusuyla L’ye geldiğini fark edemiyorum. Bu yüzden üzüldüğüm çekimlerim oldu.. Çünkü jpeg sevmiyorum.. Çekim esnasında RAW toleranslarını hesap ederek çektiğimden jpeg benim çok da işime yaramıyor. Ben jpeg kullanmasam da jpeg çekmeyi düşününenler için farklı bir deneyim olan film benzetimi seçenekler ile çok güzel sonuçlar elde edilebiliyor. Jpeg demişken aklıma güzel bir özellik geldi. Ben RAW çektiğim için makina bunu mobil telefona aktarmama izin vermiyor. Doğal olarak sadece Jpeg görüntüleri aktarabiliyor. Menüden raw fotoğrafları işleyip formatını değiştirebiliyorum. Bu sayede mobil cihazlarıma da fotoğrafı gönderebiliyorum. Mobil paylaşımı çok yapmam gereken durumlarda RAW+ S Jpeg belki daha akılcı bir çözüm ama o da şimdi aklıma geldi 🙂

Çoğu fotoğrafçı arkadaşım bugün hava kapalı ya da yağmurlu diyerek fotoğraftan vazgeçer. Ben ise kapalı ve yağmurlu havaları beklerim.. X-T1 suya dayanaklı olmasına rağmen suya dayanıklı bir lensi yoktu. Bu yüzden sanırım birkaç model üretildi. Benim imdadıma yetişen ise 18-135 oldu. Makina ve lens su geçirmediği için yağmurda korkusuzca yürüyebiliyorum diyeceğim ama hayır yine de korkuyorum. Makinaya su gitmiyor ama önüne yağmur damlaları denk geliyor. Sebebi ise parasoleyin çok garip bir tasarıma sahip olması.. Parasoleyleri neden o kadar ince ve dantelli yaparlar ki.. Yağmur damlaları anında mercekte. Üstelik güneşli havalarda da bazen lens flare’ye yakalanabiliyorsunuz.. 56 mm, 55-200mm gibi bazı lenslerindeki parasoleyler gayet uzun ve iyi.. Ama bendekileri ben sevmedim. Çözüm için uğraştım mı? Hayır .Parasoleyleri objektife takmak için ise işaretleri eşleştirmek gerekiyor. Eski DSLR alışkanlığımda çat diye objektife dayayıp iki sağa bir sola yapıp oturtuyordum. Ama bunda başaramıyorum illaki o küçücük noktalar eşleşecek.. Bu bazen sinir bozucu olabiliyor 🙂

Bahsettiğim parasoley

Kısayol tuşlarına ilk günden noktasal odak seçimini atamıştım. Hala o şekilde devam ediyorum. Bu yüzden hızlı netleme yapabiliyorum. Önceki DSLR arşivlerimde çok fazla odak kayması yaptığımı farkettim. X-T1 ile çekim firem çok az. 100 çekimden 3-4 tanesinde titretme ya da yanlış yerden netleme yapıyorum. DSLR’ler optik netleme yaparken, aynasızlarda sensör üzerinden netleme yapıldığı içim köşelere kadar noktasal tercihde bulunabiliyorsunuz.. Bu da ayrı bir güzellik. Netlik X-T1 de en beğendiğim özelliklerden bir tanesi. Çünkü bugüne kadar bu konudan çok dilim yanmıştı.. Hızda ve kararlılıkta sorun yaşamadım. Aşağıdaki fotoğrafı seri halde çektim. Hiç birinde netlik sıkıntısı yaşamadım.

X-T1 18-55 mm

-Makinanın pil süresi 300-350 kare civarında bir enerji sağlıyor. Bu durumu çözmenin iki yolu var. Birincisi battery grip edinmek, ikincisi ise yedek pil taşımak. Battery Grip tek pil alabiliyor ve makina büyüyor. Bu tamamen kişisel bir durum olsa da ben yedek batarya taşımayı daha çok tercih ediyorum. Hem az yer kaplıyor hem de makinayı büyütmüyorum.

Makinanın menüsü basit bir şekilde dizayn edilmiş. Aradığınızı bulmanız çok kolay. Q menüsü ile zaten çok kullandığınız özelliklere çabucak ulaşıyorsunuz. Olabildiğince de kişiselleştirilebilen bir menüsü var. Ama genel olarak benim menüde pek işim olmuyor. Kart formatlamak, çekim kalite ayarını kontrol etmek dışında pek girdiğim söylenemez. Çoğu ayarlarımı standart değerlerde tutuyorum. Özellikle jpeg çekenlerin Q menüsünde daha fazla ayar kontrolü yapması gerekir. RAW çektiğim için hemen hemen hepsini sonradan ayarlıyorum. Menü ile ilgili kişisel olarak beğenmediğim şey ise yazı fontu. Ayrık ve köşeli font sayesinde sanki LCD ekranın çözürlüğü düşük gibi bir his yaşıyorum (eski atari oyunları gibi). Halbuki LCD piksel değeri yüksek. Menü renklerini değiştirmek gibi bir seçenek olsa da, font ile değişiklik yapılamıyor. Bir güncelleme hakkım olsa bunu isterdim 🙂 . Makina arkasındaki yön tuşlarının biraz gömülmüş olması nedeniyle biraz baskı uygulamak gerekiyor gibi yorumlar okumuştum. Ama nedense benim için bu bir sorun olmadı. Belki de ellerim zariftir 🙂 Yeni çıkan gümüş tasarımda bu tuşların daha dışarıda olduğunu söyleyebilirim. Gümüş tasarım çok güzel demiş miydim ? 🙂

Elektronik vizöre de alışalı aylar olmuş.. Aynasız sisteme geçerken ki en büyük tereddütlerden biri buydu benim için. Şimdi bu durumu kanıksadım. EVF (elektronik vizör) ile optik vizör arasında artı ve eksi durumlar hala var. EVF de çekim pozlamasını ve renklerini de görebilmek bir avantaj. Optik vizör ise her şartta size karşı tarafı gözünüz gibi gösteriyor. Elektronik vizör gözünüz gibi olmadığı için karanlık ortamlarda görüntüyü size göstermeye çalışırken şartlarını zorluyor ve bu bize kalitesiz bir görüntü olarak çıkıyor. Bu bahsettiğim şey tamamen ışıksız ortamlardaki şartlar için geçerli. Yıldız pozlayım derseniz vizör ya da lcd den çıplak gözle gördüğünüz yıldızları görmek çok zor. Yıldız pozlamadığım için bu benim için sorun değil. Uzun kullanım testinde makinanın maharetlerini tüm yıla dağılmış bir şekilde ve değişik koşullara göre deneyimlediğimden istisnai durumlardaki kabiliyetini de görmüş oluyorum. Fujinin Hybrid vizör diye bir teknolojisinin gerçekten çok işe yarayan bir şey olduğunu farkettim. Bu arada X-T1 de hybrid vizör yok. Yani X-T1 istediğinizde optik istediğinizde elektronik olmuyor. X pro-1, X100s-t gibi modellerde var. Bu farkındalığı ise Erciyes’de fotoğraf çekerken yaşadım. Normalde karla kaplanmış bir araziye baktığınızda gözümüzün bunu dengelerken zorlandığını hepimiz biliriz. (benim bilimsel açıklamam da ancak bu kadar olur 🙂 Yani şöyle.. Kara alışan gözümüzle cep telefonu ekranına baktığımızda daha zor görürüz. Benzer bir durumu elektronik vizörle de yaşanıyor. LCD ekrandan zaten görmeyi beklemiyorum ama aynı görüntü kaybını vizörde de yaşamak beni biraz şaşırttı. Görüntüyü sadece seçebiliyorsunuz, detayları göremiyorsunuz..Görüntüyü daha açık seçik görmek için EVF parlaklık ayarı arttırılabilir gerçi ama ben o zaman uğraşmayıp bildiğim yoldan gittim. Yok ben ayarlamam ama yine de aynasız kullanmak istiyorum diyorsanız Fujifilm X -pro ya da x100 serisine yönelmeniz gerekecek.

X-T1 18-135 mm  İlk izlenimlerde dokunmatik ekran olsaymış keşke demiştim.. Ama eksikliğini hiç hissetmedim. Aksine beni yavaşlatacağını bile düşünmeye başladım. Yani bir elimin deklanşörde diğer eliminde LCD ekran üzerinde olması çekim pozisyonunu kaybetmenize neden olabilir. Yine de bazı durumlarda avantajı olacaktır. Yani olsun da biz yine de gerektiği durumlarda kullanalım. Çektiğim fotoğraflar üzerinde gezinme, gerektiğinde büyütme gibi işlemleri yine hızlıca yapmak mümkün. İzleme menüsü ile ilgili çok seçenek var ama genelde slayt vs gibi şeylerle hiç uğraşmadığım için yorum yapmam doğru olmayacaktır. İSO tekerinin (yine teker dedim ama umarım doğrudur) altında yer alan ayarlar ise çok akılcı bir yerde duruyor.. Seri çekim yapmam gereken çok durum oldu. Tek hareketle extra bir arayışa girmeden ordan yapabilmek çok pratik geldi bana. Yine aynı yerden panorama, çift çekim gibi ayarlarda yapılabiliyor.. Makinanın ön sol tarafına yer alan fokus modları ise yine olması gerektiği yerde. Sürekli netleme, manuel netleme ve otomatik netleme ayarlarını yapabiliyorsunuz. Bana doğru koşan atlarda AF-C modunu epeyce test ettiğim söylenebilir. Netleme de hiç sorun yaşamadım. Gelelim en önemli konuya, fotoğraf kalitesine.. Benim bu makinayı benimsememe neden olan en önemli faktör fotoğraf kalitesi. Kolay kullanım, hacim küçüklüğü ve hafifiliği gibi konular elbette güzel şeyler ancak kalitesi iyi değilse benim için hiç bir anlamı yoktur. RAW çekip üzerinde tonlama yapan ve belli yöntemler uygulayan biri olarak olmazsa olmazlarım var. X-T1 bir konu hariç tüm beklentilerimi ve ihtiyaçlarımı karşıladı. Daha önceden FF kalitesine alışmış biri olarak APSC sensörde bunu yapabileceğimi düşünmezdim. Aynasız makinalara genellikle seyahat ve tatil makinası gözüyle bakmak gibi bir eğilimimiz var. Belki de bunu markalar yanlış reklam ve pazarlama faaliyetleri nedeniyle oluşturmuş olabilir. Fakat X-T1 seyahat makinası gibi durmuyor. Profesyonel ihtiyaçları karşılayan bir makina. Zaten seyahat makinası dediğimiz şey biraz da anı fotoğraflarını kaydetmeye yönelik cihazlar. Bunu küçük herhangi birmakina sağlayabilir. Daha küçük ve daha hafif sensörlü makinalar o anlamda daha isabetli bir tercih olacaktır. X-T1‘in sağlamaya çalıştığı şey full frame konforunu küçük bir gövdede sağlatmaya yönelik gibi duruyor. Bildiğim kadarıyla da planları arasında bu yüzden FF bir makina yok. İlk izlenimlerimde karşılaştığım fotoğraf kalitesi farklı koşullarda da bana benzer bir deneyim sağladı. Az ışıklı, çok ışıklı, sisli , tozlu, yağmurlu, karlı her ortamda özellikle bu yönüyle de inceledim.

Detay verebilme kabiliyeti üst seviyede. Renkleri ve geçişleri çok güzel veriyor. Bahsettiğim bir konu ise makinanın açık gri tonları beklediğim gibi verememesi. Orta ve koyu tonlarda ton geçişlerini çok iyi alabiliyorum ama beyaza yakın grilerin beyaza dönüştüğüne şahit oluyorum. Bunu en çok da güneşli bir havada bulutların arasına saklanmış bir güneşi çekerken farkediyorum. Normalde güneşin parlaklığının 10,9,8… şeklinde basamak basamak azalması gerekirken 10,10,8,7.. şeklinde azaldığını gözlemliyorum. Yani arada bir basamak ton kayıp ve beyaza dönüşmüş durumda. Bu konuda bir güncelleme çok iyi olacaktır. Bu bahsettiğim sorun aslında bir çok makinada var. Sadece FF ve düşük pikselli makinalarda pek yok. Çünkü onların Dynamic Range aralığı haliye yüksek. X-T1’in de bu yönünün iyileştirilmesi makinayı çok daha iyi hale getirecektir. Bu durumun belki de bilmediğim bir çözümü vardır. Bu konuda da ilgili kişiler belki bu yazıya istinaden yardımcı olabilirler. Yumuşak ışıklarda bu sorunlarla karşılaşmadığımı da belirteyim.

Dynamic Range aralığı beyaz tonlara doğru azaldığını gözlemliyorum

X-T1  İSO performansına diyecek söz yok. Büyük rahatlık. Acaba burda makina yeterli gelir mi? Noise oluşur mu? gibi sorularla uğraşmıyorsunuz. 1600 İSO’ya kadar gönül rahatlığı ile kullanabiliyorsunuz. Teknik ayrıntıları çok fazla bilmiyorum ancak bu makinalarda farklı bir sensör teknolojisinin kullanıldığını biliyorum. İlgilenenler farklı yazılardan ya da incelemelerden konuyu araştırabilir. Çoğu düşük ışık koşullarında İSO ayarını autoya getirerek çekim yapıyorum. İSO’nun yükselmesinden endişe duymuyorum. Wİ-Fİ artık olmazsa olmaz özelliklerden bana göre. Zaman zaman benim de çektiklerimi anında paylaşmam gerektiği durumlar oldu. Wİ-Fİ özelliği sayesinde dosya aktarımını rahatlıkla mobil cihazlarıma yapabildim. Makinayı uzaktan kumanda etmek için de telefonunuza yüklediğiniz uygulamayı kullanabiliyorsunuz. Netleme ve çekim değişkenlerini telefon üzerinden de yönetmek mümkün. Ancak Apple Store mağazasında Fujifilm diye arattırdığınızda Fuji’nin yaptığı ve birbirine benzeyen 3-4 uygulama ile karşılaşıyorsunuz. Bunların hepsini ben indirmiştim. Ama içlerinden sadece biri benim makinayla eşleşiyor. Hepsinin ikon resmi yeşil olduğu için de her defasında şaşırıyorum 🙂 Neden silmiyorsun diğerlerini diye sorabilirsiniz. Cevabım basit.. Unutuyorum 🙂 Uygulamaların Cam Remote, Camera APP, Photo Receiver gibi isimleri var. Bence bu uygulamalar tek başlıkta toplanmalı. Farklı amaçları olsa da tek uygulamadan erişmek bence daha efektif olacaktır.

Uzaktan kullanım

Biraz da Lens deneyimlerimden bahsetmek istiyorum. Kullandığım lensler; 18-135 mm (sık kullandığım) 23 mm 1.4 (favorim) 10-24 mm (keyif aldığım) 55-200 mm (olmalı) Bunların dışında 18-55 mm, 50-230 mm ve 56 mm 1.2 ile de çekim yapma şansım oldu.. Son zamanlarda en fazla kullandığım lens ise 18-135 mm oldu.. Lens kullanımım için çıkış noktamda öncelik odak aralığı. Bu yüzden sahada hızlı bir akış ve değişken durumlarla karşılacağımı öngörüyorsam 18-135’i takıyorum. Lensin sevdiğim özelliği ise 5 kademeli titreşim önleme sisteminin olması. Normalde VR, IS kullanırken etkisini bu denli hissetmemiştim. Kullandığım lensler içinde en etkili titreşim önleme teknolojisine sahip diyebilirim. Bunu test etmek için titireşimi en çok hissedeğim seviye olan 135 mm değerine getirip belirli aralıklarda alacakaranlıkta çekim yaptım. 1/15 ve 135 mm değerinde tüm çekimlerim net çıktı.  Lensin dezavantajı ise diğer lenslere göre büyük olması. Sistemi biraz büyütmüş oluyorsunuz. Ama 18-55 de benim icin yetersiz bir aralık olduğundan 18-135 büyük olmasına rağmen bana daha yakın geldi. 18-135 mm Örnek Çekim..

10-24 ise olmazsa olmaz lenslerimden biri. Son zamanlarda çekimlerimi İnstagram ortamında paylaşıyorum. Kare formatta İstediğim sonuçların çoğunu ise bu lensle elde ediyorum. Tarzım gereği belli açılarda ve yüksekliklerde çekmem gerekiyor. Bulutlarda dramatik bir etkiyi elde edip, modellerin fotoğraf içindeki ölçeğini de korumak istiyorsam bu lensden başkası çözüm olmuyor. Yine modelin ayağını arka plandan kurtarmam için modele yaklaşmam gerekiyor. Yine dramatik etkiyi kaybetmeden bunu ancak 10-24 mm ile sağlayabiliyorum. Ayrıca geniş açıdan kaynaklı zaten extra bir dramatik etki veriyor. Lensin keskinliği ve kontrast seviyesi ise ortalamanın üstünde. Çok keyif aldığım bir lens..

10-24 mm Örnek Çekim…

23 mm 1.4 ise favori lensim.. 23 mm ile çekeceğim konular diğer çekimlerime nispeten daha az. Ama onu yanımdan ayırmıyorum. Zaman zaman yaşamın içine girip kareler çekiyorum. 23 mm’lik açı tam olarak yaşama temas eden bir aralığa sahip. Gelmiş geçmiş usta belgesel fotoğrafçıların neden sadece bu lense yöneldiğini daha iyi anlıyorum. Daha önce herhangi bir makinanın 23 mm sini kullanmadım. Bunu ilk defa Fuji’de kullanıyorum. Elimdeki lensler içinde en keskin sonuç veren lens bu. Portre çekimlerimi bu lensle yapmaya gayret ediyorum. 56 mm de etkili bir aralık olmasına rağmen 23 mm ile çekilen portre benim için daha etkili. Çünkü sadece yüzden oluşan portre fotoğrafları çekmiyorum. Çektiğim insanların yaşamlarından çeşitli unsurları da kadraja dahil etmek istiyorum ..56 mm Fujifilm kullanıcılarının en popüler objektifi fakat benim çok fazla ilgi alanıma girmedi henüz. Çünkü o yönde çekimlerim olmuyor. 23 mm Örnek Çekim..

55-200 mm ise tele ihtiyacımdan kaynaklı olarak yanımda bulundurduğum bir lens. Bir süre 50-230 mm kullandım ama giriş seviyesi bir lens olduğu için kontrast ve keskinliğini beğenmemiştim. Ama yine de açısından kaynaklı olarak çekimler yapmıştım..

50-230 mm Örnek Çekim..

 

Kısaca kullandıkça daha çok alışıyorsunuz. DSLR kullanmak çok zor gelmeye başlıyor. Yeni bir makina arayışına girmiyorsunuz . Bunun yerine  gelecek güncellemelere yoğunlaşıyorsunuz.  X-T1, ileri ya da orta seviye bir amatör fotoğrafçının tüm ihtiyaçlarını karşılar nitelikte.  Bu süreçte tanıdığım bazı arkadaşlarımın FF setlerini terk edip aynasız modellere  geçtiklerine şahit oldum. Sanırım birkaç yıl içinde aynasız fotoğraf makinalarının oranı DSLR kullanıcılarından daha fazla olacak.

 

Orjinal fotoğraflara bakmak isteyenler linkten indirebilirler.

https://www.dropbox.com/sh/trdtpbynunim7j4/AADrp6EZOIn7spJReT6kKAyPa?dl=0

 

2015 Haziran ayında çıkan 4.0 güncellemesi ile ilgili bilgi ve deneyimlerimi okumak için tıklayın..

http://huseyintaskin.com/fujifilm-x-t1-4-0-guncelleme/