Yazılar

Bunlarda Photoshop var mı?

“Photoshop” sözcüğü anlam erozyonuna uğradığı-uğratıldığı için ayrıca da ucuz örneklerin fazlaca yaygın olması nedeniyle “hormonlu, kolaycı, yapay” gibi çağrışımlara neden oluyor. Her türlü gelenekçi anlayış, yeni icatlar karşısında genellikle ucuzlatma mekanizmasını devreye sokabiliyor. “ Gerçek değil ki, Photoshop bu”, “Dijital çıktı mertlik bozuldu” vs. gibi ifadeler de bu düşüncenin bir uzantısı olarak günümüze kadar geldi. Bu yüzden konuyu sadece Photoshop ekseninde değerlendirmek yerine, karanlık odanın günümüzdeki ikamesi olan “aydınlık oda” tanımıyla devam ettirmek yerinde olacaktır.

Dijital fotoğraf ve Photoshop’un ilk zamanlarında maruz kaldığı tanım kirliliği nedeniyle, günümüzde “aydınlık oda” yardımıyla fotoğraf üretenler ne yazık ki bu yanlış algının hedefinde olabiliyor. Oysaki aydınlık oda denilince benim aklıma “kurgu, yaratıcılık, deneysellik” gibi pozitif anlamlar geliyor. Öte yandan bu programlardan destek alarak fotoğraf üretmek hiç de kolay değil. Sonuca ulaşmak için, teknik ve fikirsel bir yol izlenmesi gerekiyor. Kullanılacak görseller için çekim planları yapmak, doğru zamanda, doğru ışıkta ve uygun ekipmanla çekmekte yine gereklilikler arasında. Bu açıdan geleneksel fotoğraf, dijital-kurgu fotoğraflarının zaten bünyesindedir diyebiliriz. “Aydınlık oda daha zahmetsizdir” yorumlarına çok katılmıyorum. Bazı fotoğraflar günler alabiliyor.

Öyle gerçeküstü fotoğraflar var ki, hiçbir şekilde doğrudan fotoğrafla elde edilemez. Aynı şekilde öyle an fotoğrafları var ki, hiç bir aydınlık oda da yapılamaz. Eğer ki mesele yapaylıksa doğrudan fotoğrafla elde edilen o kadar çok mizansen fotoğraf anlayışı var ki… Eğer ki sorun sahici olmamaksa, tarihteki en büyük fotoğraf yalanlarını doğrudan fotoğraf çekenler söylemiştir. Hatta konuyla ilgili Lewis Hine bize şöyle der; “Fotoğraflar yalan söylemez, ama yalancılar fotoğraf çekebilir. ”

Günümüzdeki aydınlık oda tepkisi sanırım biraz ağız alışkanlığı. Çünkü bu tepkiyi duyanların tamamına yakını şu an dijital fotoğraf makinası sahibi ve basit de olsa bir fotoğraf düzenleme programına sahip. Hatta her fotoğraf makinasının içinde mini Photoshop’lar var diyebiliriz.

Eski sinema filmlerinden aklımızda kalan; fotoğrafların mandallar yardımıyla iplere asıldığı kırmızı ışıklı karanlık odalar bize hala çok sempatik geliyor. Ama bu sadece görüntü oluşturmanın teknik bir yöntemidir. Fotoğrafın kendisi değildir.

Belki de tepki diye adlandırdığımız şey, etrafımızdaki her şeyin çok hızlı değişmesi ve bizimde bu değişim karşısında duyduğumuz hüzünle karışık endişedir. Geçmiş zamanda dokunarak, görerek, koklayarak ve hissederek oluşturulan fotoğrafların, zamanla sadece tek bir duyu organımıza, yani gözlerimize hitap eder hale gelmesi bizi kaygılandırıyor. Çektiğimiz fotoğraflara dokunamıyor ve onları koklayamıyoruz. Üstelik gitgide duygusuzlaşıyor. Bu haliyle içinde yaşadığımız hayata çok benziyor. Hayat karşısındaki korkularımızı fotoğrafın serüvenini kamçılayarak örtbas etmek istiyoruz belki de.